KIRMIZI ALARMLARIN ENTEGRASYONU
Köşe Yazısı Künyesi: Kızıl C. (2009). "Kırmızı Alarmların Entegrasyonu", Habertürk Gazetesi, 15 Eylül 2009 Salı Tarihli Köşe Yazısı, Sayfa 20. Citation: Kızıl C. (2009). "Kirmizi Alarmlarin Entegrasyonu" ("The Integration Of Red Alerts"), Haberturk Gazetesi (Haberturk Newspaper), September 15, 2009, Tuesday, Page 20. |
Son günlerde, ülkemizin gündemine oturan ve üzerinde durulması gereken öncelikli konu hiç kuşkusuz yaşanan sel felaketi... Ancak yaşananları klasik bir bakış açısıyla yalnızca bir doğal yıkım olarak algılamak, sorunlara çok dar bir perspektiften bakmak olacaktır. İlgili bir özdeyişin de vurguladığı gibi, “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder”. Dolayısıyla, tecrübe edilen üzücü olayda Türkiye’de kırmızı alarm veren birçok noktanın etkili olduğu gözardı edilmemelidir.
Herşeyden önce, çarpık kentleşme hatası yıllardır devam etmekte olduğu halde, süregelen yetkili otoriteler belirtilen husustaki yanlışlarını kabul etmeyerek tekrarlamaktadırlar. Oysa ki, Conficius’un da söylediği gibi “Yanlış yapmak birşey değildir, yanlışını unutmak kötüdür”.
Benzer şekilde, 4373 sayılı Taşkın Sular ve Su Baskınlarına Karşı Koruma Kanunu’nun 2. maddesi hükmüne göre taşkın sahası ilan edilen alanlarda suların akmasına engel olabilecek bina ve benzeri tesisler ile ağaç dikmek ve birtakım engellerin yapılması yasaklanmıştır. Ancak, bu konuda yeterli özen gösterilmemektedir.
Sel sonrasında fabrika ve mağazaların yağmalanması konusunda da alınması gereken önlemler alınamamıştır. Yağmalama ve hırsızlık, hukuksal açıdan asla kabul edilemeyeceği gibi etik değerlerimizle de uyuşmamaktadır. Ülkemizin ekonomik açıdan içinde bulunduğu koşullar, artan işsizlik oranları ve alım gücünün düşmesi ise bu noktada yapbozun diğer parçalarını oluşturmaktadır. Bu sebeple, tüm İktisat birinci sınıf öğrencilerine öğretilen ilk ekonomik terim olan çarpan etkisini simgeleyen “Alın Verin Ekonomiye Can Verin” anlayışının pratiğe dökülmesinin hiç de kolay olmayacağı anlaşılmaktadır.
Ayrıca, sel felaketinin takibinde ekonomik sahnenin önemli aktörlerinden sigortacılık sektörü şirketlerinin poliçelerinden seli çıkarmaları da, devletin belirtilen endüstri üzerindeki kontrol mekanizmasının sorgulanmasına neden olmaktadır.
Kritik noktalardan bir başkası ise, Avrupa Kültür Başkenti olmaya aday İstanbul’un ve Avrupa Birliği’ne aday ülkemizin uluslararası medyada arzu edilmeyen görüntülerle yer alması ve global anlamda reputasyonunun zedelenmesidir. Bu husus, yaşanan doğal afetin ileriye yönelik gizli maliyetini ifade etmektedir. Diğer bir ifadeyle, yalnızca ortaya çıkan 90 milyon dolarlık ticari zarara konsantre olmak doğru değildir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2008 yılına göre %14’lük bir artış kaydeden 2009 yılı 6 milyar 200 milyon YTL tutarlı bütçesi ve 17 milyar 765 milyon YTL tutarlı konsolide bütçesinde, kaynak ayrımı hususunda son gelişmelere paralel olarak yılın arta kalan ayları için tekrar pozisyon alınabilir.
Sonuç olarak, çarkın birçok dişlisinin kırık olduğu dikkat çekmektedir ve gerekli uygulamalar en kısa sürede hayata geçirilmelidir. Geçici çözümler yerine uzun vadeli planlar şarttır, vatandaşlarımızın yoğun bir şekilde eğitimine odaklanılmalıdır, kriz yönetiminde etkinlik sağlanmalıdır, müdahale sürecinde esneklik, koordinasyon ve iletişim arttırılmalıdır, bilim ve teknoloji temelli çağdaş projeler üzerinde düşünülmelidir, altyapı çalışmaları hızlandırılmalıdır, kamuoyunun aydınlatılmasında şeffaflık esas alınmalıdır ve siyasi kimlikli eleştriler sunmak yerine kendi başına işleyen bir sistemin oturtulmasına çalışmalıdır. J. J. Rousseau’nun da altını çizdiği gibi, “Zor iş, zamanında yapmamız gereken fakat yapmadığımız kolay işlerin birikmesiyle meydana gelir”.